|
Babil Balığı Barbarlığa Karşı
Halikarnasoslu
Herodotos, tarihin babası olarak anılmasına neden olacak kitabına ...
İnsanoğlunun yaptıkları zamanla unutulmasın ve gerek Yunanlıların, gerekse
Barbarların meydana getirdikleri harikalar bir gün adsız kalmasın; tek
amacı budur... diye bir seslenişle eserini kaleme alış nedenini
açıklayarak başlar. Antik Çağ'da Helenler (Eski Yunanlar) kendi dillerini
konuşmayan halklara barbar derlerdi. Bu sözcük Herodotosun anlatımında
da görülebileceği gibi, ilk zamanlarda çok fazla karmaşık anlamlar
yüklenmeden yabancı anlamında kullanılır; özellikle dilsel
farklılığı vurgulardı ve belki de kökeninde, yabancıların konuşmalarının
bu dilleri anlamayan Yunanlılara vır-vır, bır-bır, bar-bar gibi tek düze
çağrışımlar yapması yatıyordu.
Bugüne gelinceye
kadar bu sözcük ilk anlamından uzaklaşarak önceleri, şehir yaşantısına
geçmemiş ya da gezer göçer sağa sola saldırma ve yağmacılık eğiliminde
olan, "medenileşmemiş" toplumlar için kullanılır olmuştur. Güncel
kullanımında ise insanlık dışı işler yapanlar barbar olarak
nitelendirilir.
*
* *
Eski Yunanlar'ın
Barbarlar ile ilişkisi nasıldı?
Demokrasinin doğduğu yer
sayılan Atina yasalarında, değil Barbarlar, bu kentten olmayan Yunanlar
dahi normal bir vatandaşın sahip olduğu herhangi bir yasal hakka sahip
değildi. Yabancılar ikinci sınıf insan muamelesi görürdü ve bu
sorgulanmadan doğal karşılanırdı.
Herodotos
yukarda aktarılan girişi ... bir de bunların birbirleriyle neden
dövüşürlerdi diye merakta kalınmasın... diye tamamlar ve kitabını
neredeyse Barbar olanlarla olmayanlar; doğu toplumlarıyla batı toplumları
ya da bunların kendi aralarındaki savaşlar ekseninde anlatarak devam
ettirir. Ne yazık ki, tarih hep böyle akmıştır: Aynı dili konuşmayan
toplumlar arasında ardı arkası kesilmez savaşlar günümüze kadar süre
gelmiştir. Kuşkusuz, savaşların bir tek dilde yabancılığa kadar
indirgenemeyecek pek çok nedeni vardır; ama dilde farklılık toplumlar
arasında yabancılaşmanın en önde gelen nedenlerinden biri olmuştur. Sonra,
nedeni ne olursa olsun eğer iki toplum savaşıyor ve aynı dili
kullanmıyorlarsa bir birlerine karşı kıyımsız olmayı o kadar doğal
karşılamışlardır.
*
* *
Günümüzde
nasıldır dili anlaşılamayan bir yabancının toplum içindeki durumu?!
Görünüm, yasalar bazında ele alındığında, ortalama bir batı ülkesinde
eskisi kadar vahim değildir; yabancılar da bir takım haklara sahiptir;
ancak içinde bulunduğu çoğunluğun dilini yeterince kullanamayan biri,
mevcut yasal haklarını öğrenemediği ve bunları kullanmayı yeterince
beceremediği gibi, günlük yaşantı içindeki pozisyonu kendi dilinin
anlaşılmazlığı nedeniyle de Yunanlar'ın ilk kullandığı anlamıyla biraz
Barbarca dır; vır-vır, bır-bır edip dururlar; bulundukları toplumun
dilini biraz öğrenseler de bir türlü anadili gibi konuşamazlar, dilbilgisi
hiç bir zaman yeterli değildir; kulakları tırmalayan bir şiveleri vardır;
öyleyse ikinci sınıf insan muamelesi görmesinde, ayrımcılığa tabii
tutulmasında bir sakınca yoktur! İş aramaya ev bulmaya kalktılar mı,
"çoktan verildi" deyip telefonları yüzlerine nazikçe kapatmalıdır. İş
yerlerinde ufaktan ufaktan psikolojik terör de bunlara haktır. Kısacası,
bir toplumda dil bilmeyen, gerek yazılı gerekse konuşma anlamında dili
yeterince kullanamayan yabancının durumu bir hayli zordur.
*
* *
Yeryüzünde pek
çok dil olması kültürel bir zenginlikse de dilde farklılık geniş insan
kitleleri arasında iletişimin, dolayısıyla birbirleriyle kaynaşmanın
önünde ciddi bir engeldir.
*
* *
Peki bu engel nasıl aşılır?
Esperanto
gibi, tüm dünyada ortak olarak kullanılabilecek yapay bir dil
geliştirilmesinden ya da İngilizce gibi, kullanımı yaygın bir dilin
gittikçe dünya dili haline gelmesi türünden kimi çözümler önerilmiştir.
Buna mümkün olduğunca çok insanın çeşitli yollarla değişik dilleri
öğrenmesinin yolunu açma da bir yöntem olarak eklenebilir. Ancak bir
insanın ömrü boyunca öğrenebileceği dil miktarı da sınırlıdır; bu ve önce
saydığımız ilk iki çözümün önündeki en önemli engel, herkesin aynı
koşulları yaratıp bir ya da birden fazla yabancı dil öğrenmesinin
imkansızlığıdır. Öyleyse durum iç açıcı görünmemektedir.
*
* *
Gerçekte durum
böyleyse de ünlü bilim kurgu yazarı Douglas Adamsın Galaksiler İçine
Otostop adlı eserinde yüreklere su serpen, bu hususta bizi tatlı
hayallere sürükleyen bir çözüm bulunmuştur: Babil Balığı - Babelfish.
Bu balık beyin dalgalarıyla beslenir ve bir kişinin kulağına sokulduğunda
beynin konuşma merkezini etkileyerek ev sahibinin duyduğu bütün dilleri
anlamasını sağlar.
Kulağımızda bir balığın yaşaması bizde
içimizde bir asalak varmışçasına pek cazip bir çağrışım yapmasa da eğer
durum anlatılandaki gibiyse bu canlılar arasında ortakçıl yaşamaya iyi bir
örnek ve getirdiği yararlarla kulağımızda yaşamasına katlanılabilir canlı
olabilirdi. Üstelik bu balık yalnızca dünya dillerini değil; evrendeki
olası tüm dilleri anlamamızı sağlamaktadır.
Babil Balığı
çözümü ilk bakışta uçmanın insanlar için henüz rüyalardan ibaret olduğu
bir çağda Daidalos mitosunun ortaya çıkması gibi görülmektedir. Masalda
Daidalos, insanların bu özlemini kollarına vücuduna balmumuyla kartal
tüyleri yapıştırıp kanat çırparak göklere yükselerek gerçekleştirir.
Daidalosun kartal tüyünden kanatları ve Babil Balığı... oldukça çocuksu
iki rüya...
*
* *
Bu iki rüyadan ilki, teknolojik
gelişmeler sayesinde çoktan rüya olmaktan çıkmıştır. İnsanoğlu uçmakla
kalmayıp aya gitmiş, şimdi gezegenler arası yolculuklara soyunmaktadır.
Aslında Babil Balığı rüyası da gerçek
olma yolundadır.
Burada bilgisayar programları devreye girmektedir. Internette
çoktan çok dilli çeviri programları kullanıcıların hizmetindedir. Hatta
bunlardan Alta Vista sayfası üzerinden Cystran bilgisayar
yazılım firmasının Babelfish Babil Balığı adlı programıyla
pek çok dilde çeviri yapmak mümkün. Tabii bu çeviriler yazılı düzeydedir
ve çok da memnun edici sonuçlar vermeyebilmektedir.
Ama gelecekte bunların daha da iyileşeceğinden umutlu olmamak için bir
neden yoktur.
Konuşulanın anında çevirisi için de
pek çok ön koşul gerçekleşme yolundadır. IBM, Arthur C. Clarkın 2001
Uzay Destanı adlı yapıtındaki konuşulanı anlayan ve düşünüp
konuşabilen
HAL adlı bilgisayarı örnek alarak Via Voice adlı bir program
geliştirmiştir. Bu program çeşitli dillere göre düzenlenebilmekte ve
konuşulanı yazıya geçirmektedir. Aynı program bilgisayarda yazılı bir
metni seslendirebilmektedir.
Konuşulanı
yazıya, bir dilde yazılı metni bir başka dile çeviren ve yazılanı
seslendiren bilgisayar programları mevcut olduğuna göre, bunlar gerekli
teknik donanıma sahip aynı bilgisayara yüklenildiğinde konuşulanı çeviren
bilgisayar çoktan ortaya çıkmış demektir. Henüz bunlar verimli bir şekilde
birbirine eklenmiş ve Babil Balığı misali kulağa sokulacak küçüklükte
değillerse de bunu gerçekleştirmek teknolojik ufkumuzda çoktan olanaklı
görünmektedir.
*
* *
Babil Balığının kulağımıza girmesine
az kalmıştır ama bundan önce nispeten daha hızla gerçekleştirilecek
adımlar da vardır. Mesela Internet üzerinde çok dilli bir chat
platformları oluşturulup, mevcut çeviri programı filtreleriyle dileyenin
en azından çeviri programlarında yer alan dillerde bu platformlarda sohbet
etmesi sağlanabilir. Bu değişik dillerde konuşan insanların birbirlerine
yakınlaşması için hiç te küçümsenmeyecek bir olanaktır.
Nihai dileğimiz Avrupa Diller Yılı
olarak ilan edilen bu zaman diliminde Babil Balığının bir an önce
insanların kulağına ve yaşantısına mümkün olduğunca çabuk, ucuz ve yaygın
şekilde girmesini sağlayacak organizasyonlara gidilmesidir. Babil Balığı
insanların ve toplumların dilsel nedenlerle birbirlerine
yabancılaşmalarına karşı güçlü bir araç olacak; böylece bir ölçüde de olsa
insanın insana karşı barbarlaşmasının önüne geçilebilecektir.
Tarih yazımı Barbar
olanlarla olmayanların birbirleriyle yaptıkları kavgaları anlatmakla
başlamıştı, Babil Balığıyla birlikte bu barışın öyküsünün yazılmasına
dönüşecektir.
Gerçekten de
Babil Balığı 'Barbarlığı' ortadan kaldırmaya yeter mi?
Yanıtı bir başka
yazıda tartışalım.
Ahmet
Aydemir
26.03.2001 Bochum
|
|