İmam Hatip Lisesinde Okudum: İmam Hatip Liseleri Kapatılmalıdır!
İmam
hatip
lisesi (ihl) mezunu Başbakan R. Tayyip Erdoğan vurguluyor: İmam
hatip ve diğer meslek liselerinde okuyanlara üniversite sınavlarında
uygulanan düşük katsayı uygulaması adil değildir. Eğer bu uygulama
ihl özelinde buradaki eğitimin laik olmadığı gerekçesiyle
yapılıyorsa bu doğru değildir. Bu liselerde normal lise programının
yanında yoğunlaştırılmış din ve İmam meslek dersleri veriliyor bir
yıl da fazladan okutuluyor. Bu sistemden yetişen laiklik karşıtı
olmaz... bakın ben de imam hatip lisesi mezunuyum ama laikliği
sonuna kadar savunuyorum... sonuç olarak imam hatip ve diğer meslek
liselerinde okuyanlara üniversite giriş sınavlarında uygulanan düşük
katsayı uygulaması kaldırılmalıdır... Sayın Başbakanın
Avrupa Birliğine uyum yasalarını çıkarma sürecinde biraz yapay esen
demokrasi rüzgarlarıyla harmanlayarak ileri sürdüğü bu görüşleri her
fırsatta dile getirdiğini görüyoruz. Konuyla ilgili yasa teklifinin
Cumhurbaşkanından dönmesinin ardından her ne kadar öneriyi geri
çektiyse de dönüp dolaşıp yurtdışında olsa bile bu meseleye
değinmeden edemiyor.
Gerçekten de
ilk bakışta imam hatiplilere ve diğer meslek liselilere karşı
devletin getirdiği uygulama insan haklarıyla ve demokrasiyle
çelişkili olabilecek yanları vardır. Düşünün bir kere ilkokulu
bitiren bir insan daha ne olacağım diye düşünürken çoğunlukla
velilerinin verdiği bir kararla İmam hatip veya bir meslek lisesine
gönderiliyor. Sonunda bu okulu bitirdiğinde gerçekten hayatı ve
kendini tanıyıp hangi mesleği yapacağına; ne olacağına biraz olsun
kendi başına özgürce karar verebilecekken buna dair bir sürü engelle
çarptığını görür: Zaten normal liselerde verilen derslerden büyük
oranda mahrum kalmış bir durumda olması nedeniyle üniversite
sınavında başarı şansı oldukça azken; bir de buna ek olarak
üniversite sınavında uygulanan düşük katsayı engeline çarparlar.
Sonuç olarak bu gençlerin büyük bölümü boyunları bükük, öncelikle
anne ve babalarının, sonra da devlet babanın dayatmasıyla
ömürlerinin geri kalanını kendi seçtiklerinin dışında bir alanda,
meslek ve ekmek arayışla sürdürmeye çalışırlar... içlerinden pek azı
başbakan olma şansı yakalayarak bu makus talihi kırabilir.
İmam hatip
liseli
Sayın Başbakan
R.
Tayyip
Erdoğan kendisiyle benzer koşullarda yetişen bu gençlerin hepsini
başbakan yapamayacağına göre, en azından üniversite giriş
sınavlarında diğer liselerden yetişenlerle eşit duruma getirip
onların da kendi yollarını özgürce çizmelerinin yolunu açmak
istemektedir?!
Bu gerçekten
de böyle midir?!
Bence Sayın
Başbakan demokrasi, insan hakları ve adalet bağlamında haklı
(aslında haklıymış gibi görünen*)
bir talebi dile getirmektedir; fakat kendisi söylediklerinin tümünde
özellikle ihl ve laiklik bağlamında söylediklerinde samimi değildir.
En azından ilkokulu bitirdikten sonra babasının isteğiyle İmam hatip
lisesine gitmek zorunda kalan bir vatandaş olarak benim bu okullarda
yaşayıp tanıklık ettiğim olaylardan
edindiğim izlenim
Başbakanın gerçekleri dile getirmediği
yönündedir.
Peki nedir
burada gerçek olmayan?
İmam hatip
liselerinin laik sisteme uygun eğitim verdiği: Milli Eğitim
Bakanlığı yönetmenlikleri dikkate alındığında öyleymiş gibi görülse
de 1980'den itabaren 3 dönem okuduğum ihl'ndeki yaşadıklarım ve
gözlemlerim ışığında pratikte durum böyle değildir. İmam hatiplerde
yönetimlerde ve kurullarda öncelikle din, Kuran-ı Kerim, Arapça,
fıkıh vb. meslek derslerine giren hocaların hakimiyeti
vardır ve bu şahıslar sürekli olarak öğrencilere diğer dünyevi ve
beşeri derslerin o kadar önemli olmadığını, üzerinde durulması
gerekenin meslek dersleri olduğunu, meslek derslerinde başarı
gösterenlerin öteki derslerdeki başarısızlıklarının kurullarda
halledilebileceğini vurgulayıp dururlar. Meslek derslerinde başarılı
olanların ayrıca sırtları sıvazlanır. Öğrenciler normal lise
müfredatında verilen diğer derslerden koparılır.
Eğer laik
eğitim karşıtı uygulama yalnızca bunla kalsaydı ve diğer dersler
yönetmenliklere uygun verilseydi durum öyle çok da vahim sayılmazdı.
Nihayetinde bu öğrenciler okulu bitirdiklerinde fen bilgisi, sosyal
bilgiler, matematik gibi yönleri zayıf İmam adayları olarak
yollarına devam ederlerdi... fakat durum burada bitmez.
İmam hatip
liselerindeki meslek hocaları öğrencileri kendi hallerine
bırakmazlar ve onlara bir takım idealler aşılarlar. Mesela normal
adlarının yanında abdullah, mücahit, fedai gibi isimler koyarak
onların din ve Allah uğruna her an kendilerini fedaya hazır olmaları
tembihlenir; İslam tarihindeki savaşçı yiğit kişilikleri örnek
almaları salık verilir.
Derslerde
özellikle duvarlarda asılı bulunan Atatürk resimlerine, Atatürkün
Gençliğe Hitabesine hakaret
edilir.
Atatürk iblis, deccal, şeytan, gavur dölü gibi sıfatlarla
adlandırılır... Gençliğe Hitabe ile İstiklal Marşı kıyaslanarak asıl kulak verilmesi gerekli olanın
Mehmet Akif olduğu, ötekinin 'mekruh' olduğu genç kafalara işlenir.
Diğer
okullarda okuyanlar öncelikle başları açık kız öğrenciler, hatta
aynı okulda ders veren kadın öğretmenler gıyaplarında aşağılanır,
bunların ahlaksız (aslında bu hususta kullanılan daha çirkin
tabirler de vardı...) oldukları yada olacakları, cehennemi boylayacakları
gibi söylemler geliştirilir... öğrencilerin modern yaşam tarzına ve
bunu benimsemiş ailelere ve kişilere karşı düşmanca küçümseyici bir
bakış geliştirmeleri sağlanır. Hatta onlara evlerinde annelerinin ve
kız kardeşlerinin başları açık olanı varsa onlara karşı tavır
almaları yönünde psikolojik baskı uygulanır.
Dayağın
benim okuduğum yıllarda İmam hatip lisesinde çok özel bir yeri
vardı. Meslek hocaları ellerinde mutlaka sopayla dolaşırlardı ve
bizleri çeşitli gerekçelerle kimi zaman yaralama ve bir yerimizi
kanatmaya varıncaya kadar sık sık döverlerdi. Üzerimizde bu hocalara
karşı büyük bir korku vardı. Durum böyle olunca onları yukarıda
belirttiğimiz yönlendirme, öğüt ve 'telkinleri' başka bir kimlik
kazanır; arkasında dayak olan bir tür tehdit ve şantaja dönüşürdü.
Bu nedenle adımlarımızı her şeyden önce meslek hocalarına ve
onların saygı değer cennetten çıkma sopalarına göre atardık.
İmam hatip
lisesine bağlı yurtta öğrencilerin durumunun bu anlattıklarımızdan
daha vahim olduğunu orada kalan arkadaşların anlattıklarından
korkuya kapılarak öğrenirdik. Düşünün tüm bu
anlatılanlar yurtlarda kesintisiz ve orada hakim olan tarikatlardan
birinin anlayışına göre uygulandığını!
Ben 1980
yılında Giresunun Bulancak ilçesinde ilkokulu bitirdikten
sonra
babam tarafından imam hatip lisesine kaydedildim. İlk başta okulumuz
bir camiye bitişik bir iş hanında yetersiz bir binadaydı. Daha sonra
şehre hakim tepelerin birinin yamacında bir vatandaşın fındık
bahçesi içinde bağışladığı bir araziye yine hayır sever
vatandaşlarımızın katkısıyla hızla o zamana kadar bölgede görülmemiş
büyüklükte bir İmam hatip lisesi inşa edildi. Daha inşaat bitmeden o
okulda ders almaya başladık. 12 Eylül darbesinin getirdiği ortamda
pek çok anne baba anarşist olmasın diye kızlı erkekli çocuklarını
bu okula gönderdiler. Hepsi yukarda anlattıklarımı yaşadılar ve
tanık oldular. O zamanlar Bulancak halkı öyle mazbut bir karakter
sergilemez, kimi istisnaların dışında çarşaf giyene rastlanmazdı.
Anlaşılacağı üzere anlattığım İmam hatip lisesi ılımlı bir şehre
aitti. Siz bir de dini anlamda tutucu şehirlerimizdeki imam
hatiplerin hallerini bir düşünün!
Ben yukarda
anlatılan imam hatip okulu koşullarına ancak bir buçuk yıl
dayanabildim; aynı okula benden bir yıl önce kayıt edilen ağabeyim
iki buçuk yıl! Tanık olduğumuz ve bizzat yaşadığımız meslek
hocalarımız tarafından icra edilen kanlı revanlı bir kaç dayak
olayından sonra ailemiz bizi bu okuldan kaydımızı silmesinin
ardından normal orta okula devam ettik. Bir kaç ailenin daha bizim
gibi çocuklarını bu okullardan almıştı buna karşılık çocuklarını bu
meslek hocalarına eti senin kemiği benim diyerek teslim eden anne
babalar çoğunluktaydı.
Şimdi
düşününüz, yukarıda anlatılan tarz bir eğitimin laikliğe uygun
olduğu ileri sürülebilir mi? Bu koşullara 'dayanıp', bu koşullarda
okulu bitiren birinden sağlıklı kararlar verebilecek, çağdaş
yaşantıya tarafsız bir gözle bakabilecek bireyler yetiştirilebilir
mi? Peki bunlar dendiği gibi devlet içinde vali, kaymakam gibi
yönetim kademelerine, hakimlik ve savcılık gibi görevlere
geldiklerinde laik sistemi çağdaş yaşam tarzını korumaları
beklenebilir mi? Peki bunlar politikaya atılırsa nasıl hareket
ederler? Dini meslek hocalarının öğrettiği anlamda politikaya alet
etmezler mi? Sonra meydanlara çıkıp minareler süngümüz, kubbeler
kalkanımız... gibisinden nutuklar çekmezler mi? Peki bunların hepsi
Sayın Başbakanın yaşadığı gibi, tesadüfen kameraya alınıp daha
sonra mahkemeye çıkarılıp bilmem kaç ay hapse tıkılıp... şaşırtıcı
bir hızla çağdaş, demokrat, laiklik savunucusu tövbekar bir başbakan
haline getirilebilir mi?
Peki
bunların hepsi bir yana, daha çocuk yaşlarında yukarıda anlatılan
tarzda imam hatip liselerine göndererek çocuklarımıza yazık etmiş
olmuyor muyuz?
İmamlık
aslında bu imam hatip liselerinde verilecek eğitimle halledilecek
kadar hafif bir meslek değildir. Kanımca İmamların ilahiyat
fakültelerinde en az üç yıllık bir eğitimle yetiştirilmesi daha
sağlıklı bir karardır. Böylece İmam yetiştirmek için
imam hatip
liselerine de gerek kalmayacak; çocuklarımızı da ne olduğu belirsiz
imam hatip eğitimi verdiği iddia edilen laiklik ve çağdaş yaşam
karşıtı beyin yıkama yuvalarından kurtarmış olacağız.
Böylece
mevcut sistem içinde İmam hatip liselerini kapatmayı başaramayınca
buradan yetişenleri olası laik sistem düşmanı olarak görerek
üniversite giriş sınavlarında tüm meslek lisesi öğrencilerine bu
uğurda düşük katsayı uygulamanın da bir gereği kalmayacaktır.
Sayın
Başbakanı Türkiye ihl gerçeğini görmeye, dahası gizlememeye davet
ediyoruz. Eğer şimdiden ihl'nin kapatılması yönünde bir adım atılmaz
da tam tersine bu okulları daha da teşvik edici uygulamalara devam
edilirse Türkiye çağdaş yaşam anlamında hiç de iyiye gitmeyecektir.
Belki de tam Avrupalı olduk; Avrupa Birliğine kabul edildik
derken
bu okullardan beslenen laiklik karşıtı bir zihniyetin toplumu,
gerici çatışmalara sürüklemesi işten bile değildir. İhl'nin
kapatılması çağdaşlaşmak bir numaralı hedefi olan Türkiyenin çok
acil bir şekilde halletmesi gereken bir iştir.
|