Ahmet Aydemir - Türkçe Sayfalar

 

        Ana Sayfaya
   

HABERLER

  Deutsche Version
Kişisel Bilgiler
Projeler
Diğer Uğraşılar
Fotoğraflar
Haberler
Ziyaretçi Defteri
Dış Bağlantılar
 

ahmet.aydemir@rub.de

 

 

 

 

Bochum, 19.03.2004

 

 

 

2003 IRAK SAVAŞININ BİRİNCİ YILI DOLDU

 

 

 

Bundan bir yıl önce Amerika Birleşik Devletleri (ABD) müttefiki İngiltere ile son Irak Savaşının tetiğine bastı. Savaşın hukuki gerekçeleri Irak’ta Saddam rejiminin elinde kitle imha savaşları bulunduğu ve nükleer bomba hazırlamak üzere Nijerya’dan uranyum alımı yapıldığıydı. Aradan geçen bir yıl içinde ABD ve İngiltere Irak’ı bir baştan öte başa çok zorlanmadan işgal etti. Her tarafı didik didik ettiler; fakat savaş gerekçesi olan kitle imha silahları ve atom bombası yapımına dair bir delil bulamadılar. Bu sürpriz de değildi; zaten Birleşmiş Milletler (BM) silah denetçileri bu silahların ve silah programlarının tespit edilemediğini savaştan önce söylemişlerdi. Tüm bunlara ek olarak, ABD ve İngiltere’nin BM Güvenlik Konseyi’ne sundukları delillerin hepsinin de sahte belgeler ve uydurma hikayeler olduğu apaçık ortaya çıktı; aslında bu daha savaştan önce böyle görülüyordu...

ABD ve İngiltere neden göz göre göre yalan dolana dayalı bir hukuki gerekçe peşine düşmüşlerdi? Besbelli amaçları her ne olursa olsun Irak’a saldırmak ve ülkeyi kontrol altına almaktı. Bunun temelinde öncelikle kendi kamuoylarından gelecek tepkileri en aza indirmek ve diğer dünya halklarının gözünde bir nebze olsun sempati toplamaktı. Tabii İspanya, Polonya, Japonya vb. diğer müttefiklerinin de onlara destek vermek için biraz yüzleri olsundu.

Almanya, Fransa, Rusya gibi diğer güçlü devletler ABD – İngiltere ittifakı içinde yer almadılar; hatta bir ölçüde muhalefet bile ettiler. Öyle ya daha Afganistan savaşında bu ülkeler ABD’nin G.W. Bush’un kişiliğinde bütünleşen, dayatmacı; müttefiklerini ikna ederek değil de II. Dünya Savaşı’ndaki rolünü ön plana çıkararak, biraz duygu sömürüsüne biraz da diyet ödetmeye yönelik politikasına 11 Eylül saldırısının hatırına biraz iç geçirerek katlanmamışlar mıydı. Bu kadarı fazlaydı. G.W. Bush’a, bu "şaşı Teksas kovboyuna" tam karşı çıkılamıyorsa da boyun eğilmemeliydi.

Aradan bir yıl geçti, ABD ve İngiltere Irak işgalini umulandan daha kısa bir sürede çok az bir kayıpla tamamladı. Buna karşılık büyük bölümü siviller olmak üzere 10 binin üzerinde Iraklı yaşamını yitirdi, başta Bağdat'taki Ulusal Müze olmak üzere Irak'ın dünya tarihi açısından paha biçilmez kültür varlıkları mesela Petrol Bakanlığı'nın çok iyi korunmasına rağmen yağmalandı; yağmalanmasına göz yumuldu. Saddam rejimi devrildiyse de ülkenin iç güvenliği sağlanıp şöyle işgalcilerin gönlünce bir uydu yönetim oluşturulması başarılarak olaya tam da arzulanan nokta konamadı.

Elbetteki ABD ve İngiltere’nin esas amacı Irak’a ve Orta Doğu’ya refah ve demokrasi getirmek değil. Öyle olsaydı Kuveyt’in işgaline kadar Saddam rejimini destekleyip hem bölge hem de Irak halkını perme perişan etmez... Suudileri ve diğer petrol zengini Arap monarşilerini desteklemez; bölgede bizzat kendilerinin desteğiyle şımarıkça saldırgan ve yayılmacı politikalar izleyen İsrail’i el üstünde tutmazdı.

Öyleyse ABD ve İngiltere Irak’ta ve Orta Doğu’da ne istiyor? Bu herkesçe malum, bölge petrolünü kontrol altına almak! Peki bunun için Saddam’ı devirmek gerekir miydi? Evet gerekirdi. Saddam en büyük misyonu olan İran’a saldırıp hem orayı hem kendi ülkesini  ekonomik, askeri ve de politik olarak zayıflatma görevini başarıyla yerine getirmişti. şimdi onun kişisel iktidarını kurtarmak için yaptığı tuhaf ülke içi ve dışı politikalarla vakit kaybedilemezdi. Hele şöyle Kuveyt gibi ‘minicik, masum, batılı, aşırı demokratik, korunmaya çok muhtaç’ bir ülkeye saldırsaydı da ABD ve İngiltere’nin bölgeye askeri olarak çöreklenmesine ‘hukuki bir gerekçe’ yaratsaydı... böylece misyonunu tam olarak tamamlamış olurdu. Biraz sırtı sıvazlanarak, ABD Bağdat Büyük Elçisi vasıtasıyla resmi kayıtlara geçirmemeye özen göstererek, böyle bir şey olursa olaya karışmayacakları izlenimi yaratarak ‘salak bir Ortadoğu diktatörüne’ bu işi yaptırmak hiç de zor olmadı. Böylece 1991’deki ilk körfez savaşı başladı.

İstenilen oldu, ABD ve İngiltere bölgeye tüm dünyanın onayını alarak geldi; hesapları Suudilere ve Saddam’dan korunmaya muhtaç diğer Petrol zengini, küçük Arap ülkelerine ödetti. Hem onlara bölgenin efendisi imajını kabul ettirdi, hem elindeki silah araç gereçlerini bol miktarda sattı, hem de bölge petrollerinin kontrolünü adam akıllı ele geçirdi. Bir taşla bir sürü kuş birden vurdu.

Peki neden ilk savaşta Saddam’ın işi tam bitirilmedi? Bu ilk savaş nihayetinde ABD ve İngiltere’nin poposunu bölgeye yerleştirme evresiydi. Irak’a askeri olarak iyi bir tokat atılsa da yine de çok zayıf sayılmazdı. Sonra Rusya’nın Çin’in diğer ülkelerin tepkisi ne olurdu daha belli değildi. Zaman her şeyin ilacıydı. Aradan geçen on yılı aşkın süre iyi değerlendirildi. Ambargolarla Irak’ın ve Saddam’ın beli iyice büküldü. Saddam’ın içerde şiiler’e, Kürtler’e, diğer azınlıklara ve kendi halkına zalimce davranmasına göz yumuldu; böylece ABD ve İngiltere’nin kıymeti birgün işgal vakti geldiğinde daha iyi anlaşılsındı. Öyle milli duygularla, vatan millet edebiyatıyla saçma sapan direniş savaşları çıkmasındı.

İstenilenler gerçekleştirildi. Oğul Bush yönetime geldi, babasının kaldığı yerden icraata devam etti. Irak’a saldırı için saat geldiğinde hiç tereddüt edilmedi. Yalnızca halkla ilişkiler bağlamında yalan dolana dayalı ‘hukuki gerekçeler yaratıldı’. Turna gözünden vuruldu.

Peki bundan sonra ne olacak? Irak’ta güya Almanya’ya İkinci Dünya Savaşı’nda yapılana benzer bir müdahale yapılmış havası içinde, boynu bükük, ABD ve İngiltere’ye minnet duyguları besleyen bir rejim kurulacak... bu demokratik olur ya da olmaz... artık olduğu kadarıyla. Tıpkı Almanya’da vb. yerlerde olduğu gibi, Irak’a da bir dolu askeri üs kurulacak. Bunlar bizzat bu ülkenin kaynaklarıyla finanse edilecek. İşler yolunda gider büyük bir aksilik çıkmazsa bölge ABD ve İngiltere’nin en önemli petrol, zenginlik bir başka değişle sömürü kaynaklarından biri olacak. Eğer bölge halkları kendi kaderlerini tayin etmek için uyanıp, bu uğurda bu emperyalist şarlatanlara meydan okumazlarsa. Bir de çocuklarını paralı asker olarak, sırf petrol kartellerinin çıkarları için göz göre göre ölüme gönderen ABD ve İngiltere vatandaşları, kurulan bu tezgahın onlardan neler alıp götürdüğünü farketmeyecek denli uyuklamaya devam ederlerse.

 

 

 

İlgili bir haber: "ABD'nin Irak'taki Üslerinin Kalıcılığı ve Günaydın BBC!" (03.11.2007)